MHP'li Aksu: Türk ve Türkiye Yüzyılı'nı inşa etmeye odaklanacağız
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, ''Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak istiklal ve istikbal mücadelemize inançla devam edecek, Türk ve Türkiye Yüzyılı'nı inşa etmeye odaklanacağız.'' dedi
21.12.2025 16:04
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, 2026 Yılı Bütçesinin tümü üzerine konuştu.
MHP'li Aksu'nun konuşması şu şekilde;
"İstikrar ve refah bütçesi" olarak takdim edilen 2026 yılı bütçesiyle kalkınma vizyonunun güçlendirileceği, milletimizin refahını kalıcı biçimde yükseltecek politikaların kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmaktadır. Ana ekseni kalkınma planı ve orta vadeli program hedefleri olan bütçenin giderleri bir önceki yıl bütçe teklifine göre yüzde 26,4 artışla 18,9 trilyon liraya çıkarılmakta, bütçe giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 24,5 olması öngörülmektedir. Bütçe gelirlerinin yüzde 26,6 artışla 16,2 trilyon liraya yükseltilmesi hedeflenmektedir. Bütçe açığının yüzde 40,5 artışla 2,7 trilyon lira, açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 3,5 olması öngörülmektedir.
Ekonomik ve sosyal politikaların amacı, toplumsal refahı yükseltmek ve gelir dağılımını adaletli hâle getirmektir. Bu kapsamda, kaynakların artırılması kadar mevcut kaynakların bütçe yoluyla adil bir şekilde dağıtılması da önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, bütçede, depremin yaralarını saracak, esnaf ve sanayicimizin rekabet gücünü artıracak, çiftçimizi destekleyecek, çalışan ve emeklilerimizin yaşam standardını yükseltecek, gençlerimizin önünü açacak, muhtaçlarımızı sosyal koruma şemsiyesi altına alacak dengeli bir kaynak dağılımının yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kalkınmanın temel dinamiği, nicelik ve nitelik itibarıyla yeterli ve güçlü bir beşerî sermaye birikimine sahip olmaktır. Beşerî sermayenin en stratejik bileşenleri ise eğitimin kalitesi, kapsayıcılığı ve milletimizin her ferdi bakımından erişilebilir olmasıdır. Bu amaçla, bütçenin yüzde 15,32'si oranındaki en büyük payın eğitime ayrılmasının kalkınma vizyonunu destekleyen en kıymetli yatırım kararı olduğunu değerlendiriyoruz. Son yıllarda insan gücü, fiziki ve teknolojik kapasitedeki iyileşmeyle eğitime erişimde önemli mesafeler kat edilmişse de eğitimin verimlilik ve kalite odaklı niteliğinin artırılması ihtiyacı devam etmektedir.
Ayrıca, eğitim sisteminin iş gücü piyasasıyla uyumlu bir yapıya kavuşturularak yarının insan gücünün bugünden hazırlanması, atanamayan öğretmen sorununun kademeli olarak çözülmesi de gerekmektedir. Diğer yandan, nüfus artış hızındaki düşüş, uzun vadeli iş gücü arzının daralması ve bağımlılık oranlarının yükselmesi risklerini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, beşerî sermayenin verimliliğini artırmaya yönelik politikalarla birlikte aileyi merkeze alan, kadınların iş gücüne katılımı ile aile hayatını uyumlu hâle getiren bütüncül politikalar eş zamanlı olarak uygulanmalıdır.
Yaşadığımız birçok sorunun temelinde ahlaki kirlilik ve yozlaşmanın toplumsal alanda yaygınlık kazanması yatmaktadır. Bu durum, devlet ve toplum hayatında ahlak ve kalitenin tesisinin önemini göstermektedir. Kültürel ve ahlaki erozyonun önlenmesi için millî değerlerin yozlaşmasına ve medeniyet telakkisinin kaybolmasına izin verilmemeli; feragat ve fedakârlığın, dürüstlük, ahlak ve adaletin, devlet malına sahip çıkmanın erdemi çocuklarımıza öğretilmelidir. Yozlaşma ve yolsuzluklarla kararlı mücadeleyi, kurumlara güven ve demokrasinin sağlıklı işlemesi bakımından hayati önemde görüyoruz.
Bütçeden en fazla pay ayrılan sektörlerden biri de köklü dönüşümlerin gerçekleştirildiği sağlıktır. 2026 bütçesinde Sosyal Güvenlik Kurumundan yapılan harcamalar dâhil sağlığa 3,3 trilyon lira kaynak ayrılmıştır. Sağlıkta başta fiziki altyapı, personel, hizmete erişim, aile hekimliği, anne ve çocuk sağlığı, hasta yatak sayısı, hasta ve hekim hakları olmak üzere önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Bununla birlikte, sağlık hizmetlerinin dağılımındaki farklılıkların giderilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi de gereklidir.
Kapsayıcı sosyal destek sistemine sahip bir ülke olarak 2026 yılında sosyal yardım bütçesi yüzde 41 oranında artırılarak 917 milyar liraya çıkarılmıştır. Bu tutar bütçenin yüzde 4,8'ine tekabül etmektedir. Doğal gaz ve elektrik destekleri ile asgari ücretin vergi dışı bırakılması da dâhil edildiğinde ise sosyal harcamalara ayrılan kaynak bütçenin yüzde 12,6'sına yani 2,3 trilyon liraya ulaşmaktadır. Bu kaynaklarla muhtaçların, dezavantajlı grupların ve yaşlıların onurlu bir yaşam sürmesinin temin edileceğine inanıyoruz. Sosyal harcamalar maliye politikasının yeniden dağıtım fonksiyonunun en önemli aracıdır ancak sosyal politikaların başarısı, hedefleme doğruluğu ve sürdürülebilirliğiyle de yakından ilgilidir. O sebeple, sosyal yardımların istihdamla tamamlanan, üretkenliği teşvik eden ve kalıcı refah sağlayan mekanizmalarla desteklenmesini önemsiyoruz. Kadın ve erkeğe eşit fırsatlar sunan, çocuğun üstün yararını temel ilke kabul eden aile destek programlarının etkinliği bu ilkenin hayata geçirilmesine katkı sağlayacaktır. Uygulanan aile destek programlarının yanı sıra, yeterli ve sürekli gelir sağlayacak sürdürülebilir yapıların oluşturulmasını gerekli görüyoruz. Bu doğrultuda, her aileden en az 1 kişiye iş imkânı sağlamak gibi aktif iş gücü piyasası içerisindeki çözümlerle birlikte Milliyetçi Hareket Partisi olarak hazırladığımız asgari refah seviyesinin endeks üzerinden hesaplanmasını ve ailelere gelir desteği projesiyle belirlenecek asgari refah seviyesinin altında gelir elde eden her aileye doğrudan gelir desteği verilmesini; beslenme, barınma, giyinme ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarının ailelere yük olmaktan çıkarılmasını öngörüyoruz.
Ülkemizin her yerine yayılan hizmet ağı, yeterli sayı ve nitelikli personel istihdamı ile kamu politikalarının birbiriyle güçlü uyumunu gerektirmektedir. Bu doğrultuda, politika belirleme kapasitesi geliştirilmeli; ehliyet, liyakat ve hakkaniyet esasıyla insan gücü potansiyelimizden etkin şekilde yararlanılmalıdır. Çalışma hayatına ilişkin temel yaklaşımımız, toplumun her kesimine insana yaraşır iş fırsatları sunarken çalışan ve emeklilerimizin hayatını huzur ve refah içinde sürdürebilecekleri gelir seviyesine kavuşturmaktır. Son yıllarda çalışanların enflasyona ezdirilmemesi yönünde önemli düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte, beklentilerin karşılanması için kamu çalışanlarının tamamını kapsayan statü, ünvan veya kuruma bağlı ücret adaletsizliğini gideren hakkaniyete uygun bir personel rejimi düzenlemesine ihtiyaç bulunduğunu, bu şekilde çalışma barışının ve verimliliğin artırılabileceğini değerlendiriyoruz. Bu vesileyle, 2026 yılı asgari ücret görüşmelerinin üretimin devamlılığının, emeğin, alın terinin ve geçim şartlarının dikkate alındığı bir mutabakatla sonuçlanmasını temenni ediyoruz.
Bütçeden kalkınma hedeflerine uygun olarak yatırımlara ve ekonomik sektörlere de imkânlar ölçüsünde kaynak ayrılmıştır. Geleceğin kritik sektörlerinden biri olan tarıma ayrılan kaynak yüzde 33 artışla 938 milyar liraya, tarım destekleri ise yüzde 24 artışla 168 milyar liraya çıkarılmıştır. Tarım insan sağlığının, millî güvenliğin, toplumsal istikrarın ve çevresel sürdürülebilirliğin temelidir. Türkiye tarımda net ihracatçı, tarımsal hasılada Avrupa'da 1'inci sıradadır. İklim değişikliğinin, su kıtlığının, enerji maliyetlerinin ve küresel arz zinciri kırılmalarının ortasında bulunan Türkiye, kendine yeten sürdürülebilir ve dirençli bir tarım gıda sistemi ile etkin bir su yönetimi inşa etmek zorundadır. Bugün dünya gıdaya erişimde derin bir adaletsizlikle karşı karşıyadır. 2024 yılında dünya nüfusunun yüzde 8,2'sini oluşturan 673 milyon insan açlık çekmiş, bu krizlerden özellikle çocuklar etkilenmiştir. Her yıl yaklaşık 9 milyon kişi beslenme yetersizliğinden ölürken bunların üçte 1'ini 5 yaş altı çocuklar oluşturmuştur. Tarımın bu önemi dikkate alınarak tarım arazilerinin korunmasından üreticinin desteklenmesine, üretimin planlanmasından tüketiciye uzanan süreçte sağlıklı ve güvenli bir zincir oluşturulmasını gerekli görüyoruz. Tarımsal üretimin devamlılığı çiftçimizin daha fazla desteklenmesine, tarımın sürdürülebilirliği ise doğal kaynakların rasyonel kullanımına bağlıdır.
Günümüzde iklim değişikliğinin de etkisiyle dünya genelinde milyonlarca insan birden fazla olumsuz etkiyi aynı anda yaşamakta, küresel doğal afetlerden kaynaklanan büyük ekonomik kayıplar oluşmaktadır. Ülkemizde de 6 Şubat depremlerinin yaralarını sarmak için son üç yılda 90 milyar dolar kaynak kullanılmıştır. Belki de hiçbir ülkenin bu kadar kısa sürede gerçekleştiremeyeceği, gıpta edilecek adımlar atılmış; devletimizin gücü, milletimizin desteği ve Hükûmetin gayretiyle 355 bin kalıcı konut hak sahiplerine teslim edilmiştir. 2026 yılı bütçesinde de afet risklerinin azaltılması, depremlerin yol açtığı hasarların giderilmesi ve dirençli şehirlerin oluşturulması için 653 milyar lira kaynak ayrılmıştır.
Türkiye hayata geçirdiği reformlarla pek çok uluslararası yatırımcının dikkatini çekmeyi sürdürmektedir. 2024 yılında küresel doğrudan yatırımlarda yüzde 11'lik bir düşüş yaşanmasına rağmen, ülkemize girişler yüzde 9,7 artarak 11,7 milyar dolar olmuştur. 2025 yılının ilk dokuz ayında uluslararası doğrudan yatırımlar yüzde 46 artışla 11,4 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye yatırıma, üretime, istihdama ve ihracata dayalı büyüme stratejisinin desteklenmesi doğrultusunda yatırım harcamaları için bütçenin yüzde 10,6'sına tekabül eden 2,7 trilyon lira kaynak ayırmıştır.
Son yıllarda ülkemizde ulaştırma, lojistik ve altyapıya ilişkin dünyanın en büyük projeleri milletimizin hizmetine sunulmuş, jeopolitik konumu ve yakaladığı kapasiteyle Türkiye uluslararası ulaşımda önemli bir aktör hâline gelmiştir. Bununla beraber bir ulaştırma açığı oluşmayacak şekilde kalkınma hedefleriyle uyumlu yeni projelerin gerçekleştirilmesi de şarttır.
Ekonomide uzun dönemli istikrarlı büyüme çevreye duyarlı sürdürülebilir sanayi üretiminden geçmektedir. Sanayi üretiminin desteklenmesi amacıyla yatırım teşvik ödenekleri yüzde 58 artışla 50 milyar liraya çıkarılmıştır. Türkiye sanayi ve teknoloji alanında güçlü bir vizyonla birçok yeniliğe imza atmış, başta savunma sanayisi olmak üzere Millî Teknoloji Hamlesi'nin çıktıları alınmaya başlanmıştır.
Jeostratejik konumu, tarihî ve kültürel mirasından doğan yükümlülükleri Türkiye'nin güçlü ve caydırıcı Silahlı Kuvvetlere sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla, Savunma Sanayii Destekleme Fonu için ayrılan kaynak dâhil, savunma ve güvenliğe bütçenin yüzde 11,4'üne tekabül eden 2,1 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Tahsis edilen kaynakların katkısıyla savunma sanayimiz daha da güçlendirilecek, caydırıcı bir orduyla Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik tehditler bertaraf edilecek, terörle mücadele sürdürülecektir.
Gelişen sanayi ve büyüyen ekonomisine paralel olarak enerji talebi de artan Türkiye, son yıllarda yerli kaynakları arama, bulma ve kullanıma alma yolunda attığı başarılı adımlar ve yaptığı enerji yatırımlarıyla küresel enerji piyasasının önemli aktörleri arasında yer almaktadır. Gabar'da günlük petrol üretiminin 80 bin varili geçmesi, yaklaşık 4 milyon hanemizin doğal gaz ihtiyacının Sakarya Gaz Sahası'ndan karşılanması, Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin devreye girecek olması, yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyada 11'inci, Avrupa'da 5'inci sıraya yükselinmesi bu alanda alınan mesafeyi göstermektedir. Bu yatırımlar, enerji arz güvenliğinin yanı sıra, ülkemizi enerjide bağımsız bir konuma taşıma hedefine hizmet etmektedir.
Dünya tarihî bir dönüşüm sürecinden geçerken bu gelişimi doğru okumanın ve ön alıcı atılımlar yapmanın ertelenemez bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz. Küresel ölçekte yaşanan belirsizlikler ve durgunluk ülke ekonomilerini doğrudan veya dolaylı etkilemektedir. 2024 yılında yüzde 3,3 oranında büyüyen küresel ekonominin ticari ve siyasi belirsizliklere rağmen 2025 yılında yüzde 3'ün üzerinde büyümesi beklenmektedir. Türkiye, tarihî gelişmelerin yaşandığı bir süreçte istikrarlı büyümesini sürdürmekte, karmaşık bölgesel gelişmelerde kilit rol oynamakta, millî birlik ve kardeşliğini pekiştirmekte ve dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olma hedefine ulaşmak için gayret göstermektedir. Nitekim dünya ekonomisi 2020-24 döneminde birikimli olarak yüzde 15,1 oranında büyüme kaydederken Türkiye ekonomisi yüzde 30,3'lük büyüme oranıyla ülkemizin güçlü kalkınma kapasitesini ve sürdürülebilir büyüme vizyonunu ortaya koymuştur. Bu süreçte ortalama yıllık büyüme hızı dünya genelinde yüzde 2,9 iken Türkiye'de yüzde 5,4 olmuştur. 2024 yılında yüzde 3,3 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2025 yılı üçüncü çeyreğinde yüzde 3,7 oranında büyüyerek 21 çeyrektir kesintisiz büyüme eğilimini devam ettirmiştir. Gayrisafi yurt içi hasıla yıllıklandırılmış olarak 1,538 trilyon dolara, kişi başı millî gelir ise 17 bin dolara ulaşmıştır. Bu gelişmelerle 2025 yılı sonunda Türkiye'nin dünyada nominal bazda 16'ncı, satın alma gücü paritesine göre 11'inci büyük ekonomi olması beklenmektedir.
Büyümeye bağlı olarak oluşan güçlü iktisadi faaliyet Türkiye'nin istihdam oluşturma kapasitesine de olumlu yansımış, 2024 yılında istihdamda yıllık bazda 988 bin kişi artış kaydedilmiştir. 2025 yılında iş gücü piyasaları görece daha yatay bir seyir izlemiş, ekim ayında işsizlik yüzde 8,5 oranıyla son otuz aydır tek haneli seviyelerdeki seyrini sürdürmüştür.
Bu gelişmelerin yanı sıra, 2025 yılında dezenflasyon stratejisi para ve maliye politikalarıyla eş güdüm içerisinde kararlı şekilde yürütülmüştür. Tüketici enflasyonu kasımda aylık yüzde 0,87; yıllık 31,07'ye gerilemiş, son iki buçuk yılın en düşük aylık, son dört yılın en düşük yıllık enflasyonu gerçekleşmiştir.
Türkiye dış ticaret ve ödemeler dengesinde de başarılı bir performans göstermektedir. Dış talep koşullarındaki yavaşlamaya rağmen ihracatta artış eğilimi sürmektedir. Kasım ayında yıllık ihracat yüzde 3,6 artışla 270,6 milyar dolar, ithalat yüzde 6,6 artışla 361,9 milyar dolar olmuştur. Yıllık dış ticaret açığı ise yüzde 14,8 artarak 91,3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde turizm, müteahhitlik, danışmanlık, yazılım gibi alanlara ilişkin hizmet ihracatı 122,5 milyar dolara ulaşmış, böylece toplam mal ve hizmet ihracatı 393,1 milyar dolara yükselmiştir. Üçüncü çeyrekte turizm gelirimiz yüzde 3,9; ziyaretçi sayımız yüzde 1,9 artmış, böylece yıllıklandırılmış turizm geliri 63,8 milyar dolara, ziyaretçi sayısı da 63,1 milyona ulaşmıştır. İhracat performansı ve turizmdeki istikrarlı görünüm sürdürülebilir cari denge hedefini desteklemiş ve ekimde cari açık 22 milyar dolara gerilemiştir. 2025 yılı sonunda, cari açığın, gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 1,4'le sürdürülebilir seviyelerde kalarak ülkemizin dış finansman ihtiyacını azaltması beklenmektedir. Bununla birlikte, ithalat artışını kontrol ederek daha fazla mal ve hizmet ihracını mümkün kılacak yapısal tedbirlere de ihtiyaç bulunmaktadır.
Sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarının temini, ekonomi programının etkin maliye politikalarıyla desteklenmesini gerektirmektedir. Kaynak tahsisinde adalet ve etkinliğin, hizmet üretiminde verimliliğin sağlanması, kamu açıklarının azaltılması, mali disiplinin ekonomide güven ve istikrarı artıracak çıpa olarak korunması makro ekonomik istikrarda önemli role sahiptir. Türkiye ekonomisi, deprem kaynaklı kamu harcamalarındaki artışa rağmen, mali disiplin çerçevesini muhafaza ederek bütçe dengesini görece istikrarlı bir biçimde sürdürebilmiştir. 2024 yılında bütçe açığı gayrisafi yurt içi hasılaya oranla yüzde 4,7; deprem harcamaları hariç tutulduğunda ise yüzde 3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Cari fiyatlarla 3,6 trilyon liraya ulaşan deprem harcamalarına rağmen 2025 yılında da öngörülenin altında bir açık beklenmekte, bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 3,6; 2026'da ise yüzde 3,5 olması öngörülmektedir.
Maliye politikası hedeflerine ulaşmada vergi sistemi önemli bir araç olup kamu gelirlerinin temininde yalnızca harcamaların finansmanı değil üretimin teşviki ve sosyal adaletin sağlanması da gözetilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak herkesin mali gücüne göre vergi ödediği, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı adaletli bir vergi sisteminin tesisini öngörüyor, bu amaçla başlatılan reform çabalarını kıymetli buluyoruz.
Ekonomide yakalanan ivme, makroekonomik göstergelerdeki iyileşme ve sağlanan öngörülebilirliğin etkisiyle dış borçlanma maliyetlerinde de önemli iyileşmeler sağlanmıştır. 2025 yılı ikinci çeyreğinde AB tanımlı genel yönetim borç stokunun millî gelire oranı, AB ortalaması yüzde 81,9 iken Türkiye'ninki yüzde 24,1 olmuştur. Ülkemizde hane halkının ve finansal kesim dışındaki firmaların borçluluk oranları da uluslararası ortalamalara kıyasla olumlu bir görünüm sergilemektedir. Türkiye'nin bu düşük borçluluğu, mali disiplin ve ekonomik dengelerin sağlanmasındaki ilerlemeyi yansıtmaktadır. Diğer yandan yurt içi finansal piyasalar da güçlü ve dengeli görünümünü muhafaza etmektedir. Bankacılık sektöründe takibe dönüşüm oranı ekim ayı itibarıyla yüzde 2,39'la düşük seviyelerde, sermaye yeterlilik oranı ise yüzde 18,8'le oldukça yüksek bir seviyede bulunmaktadır. Merkez Bankası rezervleri 12 Aralık haftasında 190,8 milyar dolara yükselmiştir. CDS risk primi Aralık ayında 220 baz puan seviyesinin altına inmiştir.
Tüm bu göstergeler Türkiye ekonomisine duyulan güvenin somut yansımaları olmuştur. Nitekim Türkiye ekonomisi büyüyen, istihdam yaratan, ihracatını artıran, sürdürülebilir cari açığa sahip, mali disiplinini koruyan, en az borçlu ülkelerden biridir. Önümüzdeki süreçte kazanımlarımızı kalıcı hâle getirerek daha ileriye taşınması için yapısal reformların gerçekleştirilmesini gerekli görüyoruz.
Bu kapsamda başta vergi olmak üzere kamu ihaleye, personel rejimine, sosyal güvenliğe, iş gücü piyasasına ve çalışma hayatına, tarım, gıda ve hayvancılığa, perakende ticaretine ilişkin reformist adımlar atılmalıdır. Esnafımızı korumak için AVM ve zincir marketlere ilişkin tedbirler alınmalıdır. Yatırım ortamı iyileştirilmeli, dijitalleşmenin fırsatlarından yararlanırken ekonomik güvenliğimize öncelik verilmelidir. Ayrıca, demokrasinin güçlendirilmesi, öngörülebilirlik ve hukuk güvenliği bakımından Anayasa başta olmak üzere, siyasi partiler ve seçim kanunları ile kamu idaresine ilişkin temel usul kanunlarının çıkarılması gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığı istikrarla, kalkınma hedeflerine ve köklü sorunların çözümüne odaklanmanın siyasetin milletimize sorumluluğu olduğunu değerlendiriyoruz. Terörsüz Türkiye girişimiyle sağlanan huzur, güçlenen demokrasi ve öngörülebilirliğin ekonomik istikrarın da teminatı olacağına inanıyoruz. Uygulanan doğru politikalarla ekonominin önündeki engellerin kaldırılacağını düşünüyor, atılan adımların kararlılıkla sürdürülmesi konusunda ekonomi yönetimine güveniyoruz. Üreten, istihdam yaratan, üretilen değerden herkesin adil pay almasını mümkün kılan ve gelir dağılımını adaletli hâle getiren, nimet ve külfetin bütün kesimlerce hakça paylaşılmasına dayanan bir ekonomik ve toplumsal düzenin tesisini öngörüyoruz. Bu amaçla para, maliye ve gelirler politikasının dar gelirli vatandaşlarımızı gözetecek ve haklı beklentilerini karşılayacak şekilde eş güdüm içinde uygulanmasını ve gelir dağılımı adaletinin artırılmasını hedefliyoruz. Emeklilerimizin hak ettikleri refah seviyesine yükseltilmesini, şehit yakını ve gazilerimize ilave istihdam hakkı sağlanmasını, terörle mücadelede yaralanıp malul sayılmayanların gazi sayılmasını, engellilerimizi mağdur eden sorunların giderilmesini, çiftçimizin ve esnafımızın alın terinin karşılığını almasını istiyoruz. Ekonomik ve sosyal politikaların insanın onurlu bir yaşam sürme hakkını dikkate alan, yaşam memnuniyeti, beklenti istikrarı ve toplumsal aidiyet duygusuyla birlikte huzur ve refah tabanına yaslanan politikalar seti olmasını öngörüyoruz.
2024 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi ve Sayıştay raporlarına da kısaca değinmek istiyorum: Sayıştay, 2024 yılında yürütülen düzenlilik ve performans denetimleri kapsamında toplam 10.589 bulgu tespit etmiştir. En fazla bulgu tespiti mahallî idarelere ilişkin olmuştur. Parlamentonun en önemli görevlerinden biri, kuşkusuz kamu harcamalarının denetlenmesidir. Denetim yetkisini Meclisimiz adına kullanan Sayıştayın incelemelerinin ciddi şekilde yapılmış olduğunu; bunu, kamu menfaatlerinin korunması ve idarenin denetim yoluyla geliştirilmesi bakımından önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bununla birlikte, ülkemiz denetim sisteminin yapısal ve işlevsel olarak bütünüyle gözden geçirilerek denetim elemanlarının haklı talepleri dâhil eksikliklerin giderilmesini, güçlü bir kapasite inşasıyla denetim sisteminin etkinleştirilmesini gerekli görüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak istiklal ve istikbal mücadelemize inançla devam edecek, Türk ve Türkiye Yüzyılı'nı inşa etmeye odaklanacağız. Türkiye'yi kötü gösteren iç ve dış art niyetliliğe aldırmadan daha iyiye ulaşmaya gayret göstereceğiz. "Terörsüz Türkiye" vizyonuyla on yıllardır terörün demokrasi üzerindeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırarak muasır medeniyet ülküsünün en önemli gereklerinden olan demokratik hukuk devleti ilkesini daha da güçlendireceğiz; ayrıyı gayrıyı bir kenara bırakıp hep birlikte Türkiye olacağız; millî birliği, millî kimliği ve millî devleti koruyacak bin yıllık kardeşliğimizi yaşatacağız. Türk milletinin huzur ve refahı için el birliğiyle çalışacak; dik baş, tok karın ve mutlu yarın için çaba göstereceğiz.
Bu düşüncelerle, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'ne "kabul" oyu vereceğimizi belirterek bütçenin bereketli olmasını diliyorum.
Mübarek üç ayların Türk İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sizleri ve bizi takip eden muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Etiketler:
Kaynak:
Haber MerkeziYorumlar (0)
İlgili Haberler
21.12.2025

Son Haberler
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Yıldırım’dan gençliğe "karakter ve millî şuur" mesajı
İçişleri Bakanlığından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş ve bazı meclis üyeleri hakkında soruşturma izni
MHP'li Kalaycı: Organize yolsuzluk şebekelerinden mutlaka hesap sorulmalı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zorlu, Yozgat Stadyumu'nun açılışına katıldı